Saturday, November 26, 2011

ÖSYM'de Rant Kapısı

ÖSYM tarafından yapılan tüm sınavlarda kendi kaleminizi ve silginizi götürmeniz artık yasak.

Yahu neden ben sevdiğim kalemle sınava giremiyorum? Tamam biliyorum sınavlara karıştırılan hileler yüzünden böyle tedbirler alındı. Ama buradan bundan kazançlı çıkan birileri var mıdır acaba?

ÖSYM sınavlarının hepsinde dağıtılan sınav kitlerinin içindeki kalemin markası Fatih. Bu kitleri kim hazırlıyor? İhale usulü alınan bir iş olduğuna eminim ama ihalenin şeffaflığını merak ettim.

Fatih markası ile satılan kalemleri en kolay bulabileceğiniz mağazalardan birisi NT mağazaları. NT mağazalarının kimin olduğunu biliyoruz değil mi?

Saygılarımla,
Reyhan YILMAZ

Thursday, November 24, 2011

Yemek Fiyat Listesi TBMM

Meclisteki insanlar bu ülkenin insanlarının vekili. Neden onlar bu ülkenin kaynaklarını bu kadar ayrıcalıklı kullanıyorlar?
Bu ülkenin insanları geçim sıkıntısı yaşarken ülkeyi yönettiğini iddia edenlerin bu kadar konfor içerisinde yaşaması adil değil !

Thursday, November 17, 2011

All Design 2011 Istanbul

All Design 2011 İstanbul

Organizasyon:

http://www.alldesignistanbul.com/

Etkinliğin düzenlendiği salon İstanbul’daki en iyi salonlardan birisi. Haliç Konferans Merkezinin kendisi de Sadıabad salonu da etkinlik için gayet güzel seçilmişler. Ancak organizasyon ile ilgili daha iyi olabilecek birkaç detay vardı. Salonda vestiyer vardı ama vestiyer görevlisi ayarlanmamıştı; öğlene doğru baktığımda vestiyer çalışmaya başlamıştı.

Konuşmaların saat 10:00’da başlaması gerekiyordu ama etkinliği gayet başarılı sunan Ece Vahapoğlu sahnede ilk göründüğünde saat 10:18 olmuştu. Geç başlama ile ilgili tek kelime etmedi. Konuşma esnasında ses sistemi biraz çıtırtı yaptı ama sonrasında düzeltildi.

TİM başkanından sonra konuşması gereken Kültür Bakanının yurtdışında olması nedeni ile etkinliğe katılmadı.

Öğlen yemeğini alabilmek için gerekli olan yemek kartı ben dahil birçok kişinin yaka kartının içine konmamıştı. Yemek yenen yerde yeterli masa yoktu ve insanlar merdivenlerde ya da pencere kenarlarında oturarak yemeklerini yediler.

Konuşmalar:

Ana Sponsor Dumankaya İnşaat - Ali Dumankaya

Türkiye’de 19 milyon konut olduğundan ve bunların %70’ine yakınının yıkılıp yeniden yapılması gerektiğinin deprem için bir gereklilik olduğunu ifade etti. Şehirler planlamaktan, fonksiyonellik ve estetiği tasarımda birleştirmekten bahsetti.

TİM Başkanı’nın konuşması kağıttan okudu. Sunum tekniği açısından ve ses tonu açısından bakıldığı zaman daha iyi olabilirdi diye düşünmeden edemiyorum. İstanbul’un bir tasarım merkezi haline getirilmesi hedefinden bahsetmesi önemliydi. 2023 ihracat stratejisi tasarım, yenilikçilik ve ar-ge üzerinde kurulmuş Tim Başkanı’nın dediğine göre. Türk markalarının bilinirliğini arttırmak için yarışmalar düzenliyorlar. 2023’te Avrupa’da tasarımda 15. sırada olmak ve ülke bütçesinin ar-ge’ye ayrılan kısmını %1’den %3’e çıkarmak hedefleri var.

John Thackara - Algının Kapıları

Sunumunu yaka mikrofonu ile yaptı. Kıyafeti gayet rahat, takım elbise değil ve dinleyici ile göz teması çok iyi. Konuşurken ses tonlaması iyi. Yabancılar iyi biliyor sunum yapma işini dedirtti yine bizim ilk iki konuşmacımızdan sonra.

Tasarımları yaparken finansal kriterleri ve enerji kullanımı ile ilgili kriterleri dikkate aldıklarını özellikle bildirdi. Çalışmalar yaptığı sektörler taşımacılık, emlak, yemek endüstrisi, turizm, insan kaynakları, sağlık hizmetleri, savunma, internet...

Konuşmasının hemen tamamına yakın kısmında çevrecilik bilinci ile hareket etti. Uygulanacak yenilikçilik yöntemleri ile bugün kullanılan enerjinin %5’ini kullanma hayali hayli iddialı olsa da gerçekleşmeyecek bir hayal değil. Neler yapılabileceğinden bahsetti.

Biliyoruz ki dünya üzerindeki tüm ekonomik hareketliliğin %52’si gıda sektörü ile doğrudan ya da dolaylı olarak ilgili. Tarlada gıdanın yetiştirme maliyetleri çok yüksek olmasa da günümüz ekonomisinde tarlada üretilen gıda çeşitli endüstriyel aşamalardan geçip tüketiciye kadar ulaşana kadar hem pahalılaşıyor hem de sağlıksızlaşıyor. Örneğin marketten aldığınız 10$’lık gıdanın sadece 0,6$’ı üreticiye gidiyor ve cebimizden çıkan 9,4$ satış ve dağıtım kanallarına ödenmiş oluyor. Hal böyle olunca şehirde yaşayan insana gıdanın ulaştırılması ile ilgili üzerinde halen çalışılmaya devam eden 200’den fazla iş modeli var ve bunların optimize edilmesi ile ilgili çalışmalar devam ediyor.

Lojistik her geçen gün daha da karmaşık hale geliyor. Enerji tüketimi zaman geçtikçe daha da artmaya devam ediyor.

İletişim için kullandığımız 200 Gr’lık bir cep telefonunun üretilmesi ve işletilmeye başlanması için tüm dünyadaki hareketlilik ve kullanılan kaynaklar dikkate alındığında 500 Kg’lık bir kaynak kullanımı söz konusu ve bu durumda cep telefonu çok ağır bir maliyet oluverebiliyor.

Dünyada kullanılan tüm enerjinin %9’u bilişim teknolojileri işletilmesinde kullanılıyor. Çalışan serverlar, kişisel bilgisayarlar ve mobil cihazlar dünya üzerinde tüketilen tüm elektrik enerjisinin 10’da birini tüketiyor ve bu oran artmaya devam ediyor.

Tüm dünyanın temel amacının dünya üzerinde yaşayan tüm canlıların hep beraber yaşayabilmek olduğunu hatırlamamız gerek.

John Thackara’nın enerji kullanımı ve doğanın denge halinde olması ile ilgili dünya üzerinde yapılan çalışmalardan bahsettiği konuşmasının devam eden kısmı hayli ilginçti.

Amerika’da barajlar bozuluyor. Barajların doğanın dengesini bozduğu yapılan çalışmalarla çoktan tespit edilmiş durumda ve alternatif enerji kaynaklarına yönelip doğanın dengesini bozarak oluşturulmuş uygulamalardan vazgeçiliyor. Çin’de kirlenmiş suyu temizlemek için su içerisine ekilen bitkiler kullanılıyor. Fransa’da şehir içinde yeşillik alanlar inşa ediliyor. Küçük küçük yapılan bu çalışmalar birleştiği zaman şehrin yaşanabilirliğini arttıran değişiklikler ortaya çıkarıyor.

Çözüm üretmek için başkalarından, devletten, sivil toplum örgütlerinden beklemektense sinerji oluşturup harekete geçmek gerkeiyor. Amerika’da insanların bir araya gelip toplantılar yaparak kendi dünyalarını daha yaşanabilir alanlar haline getirmek ile ilgili çalışmaları var. Yapılan tek şey insanların bir araya gelmesi ve “nasıl daha iyi hale geliriz” diye sorup öneriler doğrultusunda harekete geçmek; birşeyler üretmek.

Mikael Varhelyi

Konuşmacı yine takım elbise giymemiş. Gayet rahat, seyircilerin arasında oturuyor konuşma başlayana kadar. İnsanların arasından çıkıp konuşmak keyifli olsa gerek.

Konuşmasına bir matematik kitabından bir sayfa göstererek başladı. Sayfada bir formülün açıklaması anlatılıyordu. Kendi iş yapma şeklinde mutlak formüllere inanmadığını söyleyip devam etti.

Her iş için statik bir çözüm yok. Günlük hayatın olasılıklarına inanıyor. Tasarım alanında iş yaptığı şirketi bir tek alana odaklanmamış, bunun yerine çok değişik alanlarda marka işler yapıyor. İKEA için bir tasarım yapıyor ya da bir film sahnesi tasarlıyor ya da bir konu ile ilgili video çekebiliyor. İş yapma şeklini çok basit açıklıyor:

  • problem ya da istek gelir
  • araştırmasını, çalışmasını yap, ev ödevini iyi hazırla
  • yaptığın çalışmanın sunumunu güzel yap
  • üretim tekniklerini öğren
  • ürünü müşteriye sun

Gayet basit açıkladığı çalışma şekli bana da gayet işlevsel ve sonuca yönelik geldi. Bundan sonraki çalışmalarımı yaparken bu sunumda izlediklerimi dikkate alacağım.

Tasarım yapmak için çalışılan alanın karmaşık olması yaratıcılığı engeller.

Yaratıcılığının kaynağında hayatında gördüğü ilginç anları sürekli biriktirmesi var. İlginç gördüğü anların fotoğraflarını çekiyor ve biriktiriyor. Yeri geldiği zaman bir şekilde kendiliğinden neyin, nerede, nasıl kullanacağı ortaya çıkıyormuş.

Yaptığı işlerde insanların edineceği deneyime önem veriyor.

Murat Günak

Yıllarca Mercedes, VW, Pugeot gibi markalar için arabalar tasarlamış olan ve daha çok otomotiv endüstrisinde çalışan Türk gurur kaynağımız. Senelerdir yurtdışında yaşıyor olduğundan İstanbul’da doğmuş olduğu halde Türkçesi oldukça zayıf hale gelmiş. Kendisini İngilizce olarak daha iyi ifade edeceğini düşündüğünden sunumunu İngilizce olarak yaptı. “Hareketlilik Basittir, Ağırlıklarınızdan Kurtulun” başlığı ile yaptığı sunumunda ilginç detaylara değindi.

1880 yılında Beth Benz ilk defa araba ile sokaklarda dolaşırken, 100 Km mesafelere gidip gelirken insanlar böyle bir makinenin asla geleceği olmadığını, atlar varken bu makineyi insanların kullanmayacağını öngörmüşler. Atlar hem iyi arkadaşlar ve hep insanların yanındalar. Neden makineler kullanılsın ki? 1899’da ilk defa Fransızlar tarafından yapılan bir otomobil saatte 100 Km hızın üstüne çıkmış ve o zamanlarda arabalar elektrik ile çalışıyormuş. Ama Amerika’da evlerin sadece %1’inde elektrik olduğundan ve o yıllarda petrol bulunduğundan endüstri petrolü tercih etmiş enerji kaynağı olarak. Amerika’da arabaların altın çağlarını yaşadığı 60’lı ve 70’li yıllarda aslında arabaların insanlara sağladığı en önemli avantaj sevdiklerine kolayca ulaşabilme hizmetiymiş. Ama şimdi durum değişti. Şimdi insanların birbirlerine ulaşmak için cep telefonları, internetleri var. arabaların 50 sene önceki insanları bir araya getirme görevi yerini başka teknolojilere bıraktı.

Murat Gürnak, konuşmasının bir yerinde radyolardan bahsetti. Radyo icat edildiği zaman herkesin evinde tranzistörlü kocaman radyolar varmış. 70’lerde Rock & Roll müzik çıktığı zaman gençler bu müziği dinlerken evdeki yaşlılar bu müziği sevmezmiş. O yıllarda çıkan omuzda taşınabilen radyolar çok popüler olmuş. Evet radyo iyi çekmiyormuş, bataryaları çok çabuk bitebiliyormuş ama gençlere istediği müziği dinleyebilme özgürlüğü tanımış o radyolar.

Yani çıkan küçük dijital fotoğraf makinelerinin kalitesi filmli makineler ile kıyaslandığı zaman çok geri kalıyor olsa da fotoğrafı kolayca çekip anında paylaşabilme özgürlüğü tanıdığı için popülerlikleri artıyor.

Aslında insanların bütün istediği özgürlük ve paylaşmak. Bu arzularına hizmet eden ürünleri insanlar kullanıyor ve satın alıyor.

Günümüzde elektrikli arabalar insanlar için petrole karşı özgürlük demek. Bugün 220 voltluk elektrik beslemeleri her yerde var ve şartlar 100 sene öncesine göre çok değişti.

Tasarım Paneli

Panel iki saatten fazla sürdü bunu panelin sonunda saatime baktığım zaman anladım. Konu son derece ilginçti. Altı panelist önemli bilgiler paylaştılar.

Tasarımda yeni bir kavram var: Hizmet tasarımı. Bunu yanında daha birçok tasarımdan bahsedildi panel boyunca:

  • ürün, hizmet, mekan tasarımı
  • deneyim tasarımı
  • süreç-sistem tasarımı
  • strateji tasarımı

Hizmet inovasyonu, mevcut teknolojinin nasıl kullanıldığı ile ilgili. İngiltere ve Finlandiya, hizmet tasarımını ülke politikası haline getirmişler.

“Tasarımcının işi insanı anlamak” Defne Koz, bu cümleyi panel esnasında bir anda telaffuz etti ve kayıt etmek istedim.

Tasarımcıların sürdürdükleri projeleri az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde tamamlama olanakları daha fazla. Çünkü gelişmiş ülkelerde kısa zamanda hemen sonuç istenebiliyor ve proje belirli bir zaman sırf zamanında yetişmiyor diye yarım bırakılabiliyor, vazgeçebiliyorlar.

Birinci gününü severek takip ettiğim etkinliğin ikinci günü için de yarını sabırsızlıkla bekliyorum.

Saygılarımla,

Reyhan YILMAZ

Tuesday, August 23, 2011

Kasa Fişi


Bu akşam eve giderken eve yakın olan bir pastaneden tatlı birşeyler aldım. Tutarı 8,5 TL (sekiz lira, elli kuruş). Ödememi yaptım ve bekledim. "Fiş vermiyor musunuz?" diye sordum. "a tabi" dedi adam ve gitti yazarkasanın yanına. Kasada kesilmiş ama koparılmamış 2-3 adet fiş vardı. "Biz fiş kesiyoruz" anlamında olsa gerek. Kasaya baktıı, baktııı, baktıııı fişi kesemedi... Hiçbirşey demeden bekledim bir süre. Belki 3-4 dakika bekledim. Beklerken aklımdan geçenler:

Yurdumun esnafı neden işini iyi yapmaz? Neden yaptığı işi iyi öğrenmez? Kimse eğitmedi ki bunları. Kimse öğretmedi ne yapmaları gerektiğini. İlk defa gitmiyorum o ürün aldığım yere. Ama o çalışanı ilk defa görüyorum orada. Belki de yeni başladı. Ve kimse yazarkasayı kullanmayı öğretmedi belki ona. Bütün gün mü çalıştı orada bilmiyorum. Bütün gün çalıştıysa ve akşamın saat 22'sinden sonra ilk defa fiş isteyen ben olduysam vay halimize :)

Kasa fişini kesemeyince dedim ki: "o halde sizden ricam o kasayı kullanmayı öğrenin, ben de birdahaki gelişimde bu fişimi alacağım". Kasada kesilmiş bekleyen fişlerden vermek istedi "yok" dedim, "şimdi fiş kesmeniz gerekiyor". Telefon etti. Birisi ile telefonda konuşarak nasıl fiş keseceğini öğrendi. Belki işyeri yetkilisidir. Sabırla bekledim sadece. Sonucunu da aldım. Aldığım sonuç kasa fişimi almış olmak değil; orada esnaf olarak çalışan kişinin yazarkasa ile fiş kesmeyi öğrenmiş olması...

Öğreneceğiz. Hep beraber çalışacağız bu ülke için. İki temel sorunumuz var. Birisi eğitim, diğeri gelir dağılımı. Gelir dağılımı ekonomik hareketliliği kayıt altına almakla olur. Herkes her yerde üstüne düşeni layıkı ile yaparsa adım adım ilerleriz. "Bana ne" dememek gerekiyor. Ben o pastanede 5 dk fazladan harcadım belki. Ama o vatandaşım şimdi yazarkasayı kullanmayı biliyor...

Saygılarımla,
Reyhan YILMAZ.

Sunday, January 2, 2011

Uçak Gemisi


2001 yılında Çin'in Ukrayna'dan 20 Milyon $'a aldığı Rus uçak gemisi Varyag güya askeri amaçlarla kullanılmaması karşılığında geçmişti boğazlardan. Hatta Çin hükümeti o zaman Türkiye'ye 1 Milyar $ teminat mektubu da vermişti.
Gemiyi satın alan turizm şirketi paravandı ve gemi tabii ki donanmaya gitti. Şimdi donanmanın en gözde savaş gemilerinden birisi. Videolarına buradan ulaşabilirsiniz.

Merak ettiğim, acaba o teminat mektubu ne oldu? Türkiye, çocuk gibi kandırılmış mı oldu? Yoksa bir şekilde hakkını arar mı?

İlgili haberler:
2007 yılında çıkan uçak gemisi yapıyor haberi için tıkla.

Bizim de 3 tarafımız denizlerle çevrili.
Neden bizim uçak gemimiz yok?
Neden bizim nükleer teknolojimiz yok?

"Bizi çalışmak kurtarır!"

M.K.Atatürk.