Friday, October 24, 2008

Trendleri Takip Etmek

1970'li senelerde ABD'de bilgisayarlar özellikle iş amacıyla yoğun olarak kullanılmaya başlandığı zamanlarda dünyadaki en büyük bilgisayar şirketlerinden birisi olan Digital Equipment Corporation (DEC) başkanı Kenneth Olsen 1977 senesinde

*"İnsanların evlerinde bilgisayar bulundurmaları için herhangi bir neden göremiyorum."

demişti. DEC, tüm stratejilerini bu cümle üzerine kurdu ve koskocoman bir dünya devi yavaş yavaş eridi gitti. Bugün DEC markalı ya da tam adı ile "digital" markalı bilgisayarlar kullanamıyoruz.

Aynı senelerde IBM stratejilerini belirlerken "her eve bilgisayar girecek" öngörüsüne inandı.
Sonuç olarak birçoğumuz kişisel bilgisayar dendiği zaman ya da ilk kişisel bilgisayar dendiği zaman IBM markası ile özdeşleştirir olduk.

Bugün hepimizin bilgisayarlarında var olan Windows işletim sistemi, Linux'un bazı sürümleri ile karşılaştırıldığında Windows, açık ara geride kalır.

Sun Microsystems'in Solaris ( http://tr.sun.com/practice/software/solaris/get.jsp ) işletim sistemi, Windows'a göre çok üstündür.

Macintosh'un MAC OS işletim sistemi, Windows'un fikir babasıdır ve kusursuz çalışır.

Ancak Bill Gates'in dahice stratejileri ile sonuç ortada.
Dünyadaki tüm bilgisayarların %87'sinde windows işletim sistemi çalışıyor.

Bir ürünün sadece iyi olması yeterli değildir. Tanıtımlarının da iyi yapılması gerekir.

Yapılan iş her ne olursa olsun stratejileri belirlerken trendleri iyi takip etmek gerekiyor.

Çağımız Bilgisayar çağı. "İnternet Yaşamdır" diye bir slogan var.
Yapılan işlerde interneti etkili kullanmamak ile DEC'in stratejisini benimsemek birbirinden çok farklı olmaz.

Şirketler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, geçmişte ne kadar büyük başarılar elde etmiş olurlarsa olsunlar inetrnetteki varlıklarına önem vermezlerse, bu konu ile alakalı yeterli çalışmaları yapmazlarsa hatırlanmaları kolay olmayacaktır.

Ürünleri iyi olmasa da rakipler gerekli çalışmaları yapıyor ve sürekli göz önünde olabilmeyi sağlıyorlarsa eninde sonunda insanların tercihleri değişecektir.

DEC
http://en.wikipedia.org/wiki/Digital_Equipment_Corporation

IBM
http://en.wikipedia.org/wiki/IBM

Sunday, October 5, 2008

Zaman yetmiyor mu? Size 4 saat versem !!!


“Evet, yetmiyor.” dediğinizi duyar gibiyim.
Günümüz şehirde yaşayangillerinden olarak ben de bu yazıyı yazıyor olmama rağmen bazen şikayet etmemiş değilimdir zamanın yetmemesinden. Hepimiz en az bir defa olmak üzere, hatta gerçekte birçok defa zamanın yetmemesinden şikayet ederiz.
İyi ama zamanı yetenler, zamanının iyi kullanıp işlerini yetiştirenler nasıl yaparlar bu işi?
Onların 1 günleri 24 saat değil de 36 saat midir? Hayır onların 1 günü de 24 saat.
Nasıl geçer bu 24 saat? Öncelikle insan olarak hepimizin ortak ihtiyaçları var. Yaşamak için uyumak, beslenmek, dinlenmek ihtiyaçlarımız var. Kişiden kişiye değişse de ortalama 6-8 saat arasında hepimiz uyuyoruz. Her gün 8 saat uyusak ( ki çoğunlukla 6 saat oluyor bu ) 16 saatimiz kalır. Bu 16 saatin 10 saatini iş için kullansak. Hadi trafik, gecikmeler. Biraz artabilir belki ama 10-11 saat civarında iş için harcansa kalan süremiz 5-6 saat. Bu 6 saatlik zaman diliminin 2 saatini yemek yemek ve temizlik ihtiyaçlarımız için kullanıyor olsak koskocaman 4 saatimi kalır.
Bu 4 saat bizim. İstediğimiz gibi kullanmakta özgürüz.

Ne yapılmaz ki 4 saatte?
Kitap okusanız en yavaş okuma hızıyla 60-80 sayfa arasında okuyabilirsiniz.
Spor yapsanız 1 ayda forma girersiniz.
Ders çalışsanız üstün başarılı öğrenci olur, hayatınızı değiştirebilirsiniz.
Yeni bir dil öğrenmek için çalışabilirsiniz. En geç 6 ayda derdinizi anlatabilecek hale gelirsiniz.
Bu 4 saat çok değerli. Hatta hafta içi 5 gün süreyle hafta sonu yapmak zorunda olduğunuz bir şey varsa ve her gün bu 4 saatlik zamanlarda hafta sonunda yapmanız gereken zorunlu işler için bir şeyler yapsanız toplam 20 saat biriktirmiş olursunuz.

Hatta 6 günde bir gün kazanabiliyorsunuz. Bu koca zaman diliminde neler yapılmaz ki?
Uzun zamandır sevdiğiniz bir insanı mı görmüyorsunuz? Buyurun size bonus zaman.
Hep gitmek istediğiniz bir yer var ama bir türlü gidip gezemediniz mi? 1 gününüz var. Gidin görün.

Görüyoruz ki zamanımızı iyi planlarsak istediğimiz birçok şeyi yapabiliriz. Yeter ki çok değerli olan ve hepimizin sahip olduğu bu zaman denen kavrama doğru önemi verelim.

Günlük 4 saatlerimizi almak isteyen o kadar çok talip var ki.

Prime Time. 19:00 – 23:00 arası kaç saat? :)

Saygılarımla,
Reyhan YILMAZ

Thursday, October 2, 2008

insanın kişisel özgürlik alanı ve metrobüsün içi


Metrobüs ile ilgili bu kadar dış mekan fotoğrafı çekip içinden bahsetmemek olmazdı.
Özellikle sabah saatlerinde insanların akrabalık derecelerinin en çok yakınlaştığı, hatta insanların birbirlerini diğerlerinin neredeyse içinde hissettiği bir yoğunluk var.
Bir toplu taşıma aracı ancak bu kadar kalabalık olabilir.
Her otobüs adeta kocaman bir balık konservesi.
Bu kalabalık akşam saatlerinde de aynı.

Bunun kişisel özgürlükle ne alakası vardır diye soracak olursanız kısaca bahsedeyim. Her insanın kolunu uzatıp kendi etrafında döndüğü zaman kapladığı alan kadar kişisel özgürlük alanı vardır. Bu alanın içine başka bir insan girdiği zaman kendisini içgüdüsel olarak kendisini tedirgin hisseder.

Otobüslerdeki bu olağanüstü kalabalık, kişisel özgürlük alanlarımızı o kadar çok ihlal ediyor ki bu hakkımızdan çoktan vazgeçmiş durumdayız. Hatta birçoğumuz bu hakkın varlığından bile haberdar değiliz. Birçok hakkımızın varlığından haberdar olmadığımız gibi.

Canım Türkiye’mde yaşayan bir birey olarak tehtid altında olan o kadar çok hakkımız var ki. Aklıma gelenlerden birkaçını hızlıca sayıvereyim:

sağlıklı beslenme hakkı
sağlıklı yaşama hakkı
eşit eğitim alma hakkı
adaletin herkese eşit uygulanması hakkı
sokaklarımızda güvenle, huzur içinde gezebilme hakkı

bu ve daha birçok hakkımız ya elimizde alınıyor ya da çoktan alınmış bile.

Maslow'un ihtiyaçlar piramidi geldi aklıma.

Dikkati çekmek istediğim konu, temel haklarımız o kadar farkında olmadan elimizden alınıyor ki biz susmaya alışıyoruz, bir şekilde hakkımızın ne olduğunu bile unutuyoruz.

Biraz daha bilinç.

Bayramda Metrobüs Durağı




Ramazan Bayramı'nın 1. günü. 30 Eylül 2008 Salı saat 17:49. Yer Avcılar Metrobüs istasyonu.
Kalabalığa dikkatinizi çekmek istedim. bu kadarcık alan, bu yolcu yoğunluğunu kaldırır mı? Kaldırmaz. Otobüse binmeye çalışan insanların yoğunluğu bir yana, o insanların geldiği ve gittiği otobüs ve minibüslerin yoğunluğu apayrı. diğer fotoğraflardan alandaki kargaşayı rahatlıkla görebilirsiniz.

Bu yazımda çok yazmayacağım. Fotoğraflar gayet iyi anlatıyor.
Bu fotoğrafların çekildiği yer, birkaç saat sonra çok daha kalabalık oluyor. Yanyoldaki trafik, yüzlerce metre boyunca kilitleniyor.

Bu yazıları yazmamın amacı hizmetleri küçümsemek değil. Evet birşeyler yapıldı. Eskiden 1,5 - 2 saatte gidilemeyen yolları yarım saatte gidebilmek güzel birşey. Ancak daha planlı olması gerekir. İlk duraklara daha geniş alan lazım. Bir iş yapılırken başka biryeri bozmak zorunda değil. Metrobüsün yoğunluğu, minibüslerin durakları ilk istasyon çevresini çekilmez kılıyor.

Bu duruma bir çözüm düşünen var mı acaba?

Tiyatro Bileti


Bugün (01.10.2008) arkadaşlarımla beraber bayram ziyaretleri yaptıktan sonra yazın son güzel günlerini yaşarken biraz dolaşmak üzere kendimizi dışarı attık.
Yolumuz Küçükçekmece'de Cennet Kültür Merkezi'nin önünden geçiyordu. Neler varmış acaba diye bakalım dedik. Ekim ayı içerisinde güzel tiyatro oyunları var. Birisi ilginizi çekti ve daha detaylı bilgi almak üzere içeri girdik. Oyunun tarihi ve saati belli. Bilet fiyatları çok makul. Bari bilet alalım dedik. Hoş daha 2 haftadan fazla zaman var ama olsun. Şimdiden planlayalım.

Ama o da ne?
Biletleri ancak oyunun olduğu gün gişeden alabilirmişiz. Peki gişe sabah saat kaçta açılıyor? 9:30'da. Oyun hafta içi. Millet işe gidiyor. Akşam iş çıkışı ancak yetişilecek oyuna. Sabahtan iş olduğu için bilet almak mümkün değil.
Nasıl işletmeciliktir bu?
Kamunun uygulamaları niye böyle şaşırtıyor bizi?
Çok mu zor birşeydir tarihi, saati ve bilet fiyatları belli olan bir oyunun biletlerini önceden satmak?